Gecenin karanlıgına sıgınmış yanlızlıgım düşünürken elime dün almış oldugum film gecti. O an başkalarının hayatını yaşamak bana güzel gelebilirdi bende filmi CD-ROOM’a takıp izlemeye koyuldum. Mr. Brooks isimli filmi izlerken kendi hayatımın aslında iyi olabildigini gördüm. Film benim gibi gerilim filminden nefret eden ve izlememek için gayret sarfeden birisi için hayli sinir bozucuydu. Filmi izlerken hiç zevk almadım acıkcası bir çok şeyi tahmin edebildim fakat zevk aldıgım filmler cok kısa sürerken zevk almadıgım bu tarz filmler cok uzun sürüp beni daha fazla etkiledigini anladım. Etkisindeyim ve ben bu etkiyi sevmedim sanırım bir daha bu tarz film izlemeyicem.
Duygusal anlamda bir çöküntü içinde oldugum tartışılmaz bir gercek ve lanet olası ”Onlar” hep oradalar. Hayata pembe gözlükleri giydigim dönemlerde birşeylerin beni üzmesine izin vermedim hayatımın en son noktasına kadar da bu bazı ”Şeyler” in beni üzerine izin vermemeye çalışacam. Yavaş, sıkıcı, karartıcı filmleri izlerken ”pozitif bak” felsefesi nedense kayıp oluyor ve o an üzülesi herşey bana bakıp ”Hadi Tahir Üzül” diyorlar. Biraz saf olmamdan dolayı bende üzülüyorum ama hiç aglamadım. :) Son 4 yılda agladıgım tek birşey var ki bunu burada yazmıyacam. Ama üzüldügüm cok şey oldu bir kaçında gercekten aglamak istedim. En son gercektende üzüldügüm şey bir tatilde başıma geldi. Size bunu anlatmak istiyorum henüz o anki düşüncelerimi kimseye anlatamadım. O gün akşama kadar şu an hatırlıyamadım küçük şeyler yaparak güneşi batırdım. Akşam oldugunda bir dostumun gelmesi ile araba ile gezmeye başladık bana ”Ne yapalım bu içelim mi?” diye sordu. Bende sanırım 40 günden az kaldı ramazana bir kaç bardak sıvı için oructan olmuyalım dedim. Oda tamam dedi arabayla bir süre daha gezdik ve bir gazinoya gittik. ( Bunu kesinlikle ben istemedim içeriye girene kadar nereye girdigimi tam olarak bilmiyordum bir bowling olabilir bir bilardo salonu veya bir cafe olabilirdi) İçeri girdigimizde gercek bir ayı üzerimizi aradı ve içeriye girdik. 10 bayanın cevresinde yaklaşık 50 erkek vardı ve yüksek seste bir müzik aynı Türk Sinemasında ki gibi bir atmosfer. Arkadaşa oturmak istersen otururum ama ben burada durmak istemiyorum dedim oda tamam bir dakika dedi ve bir bayanın yanına gidip birşeyler konuşup geldi. Dışarıya cıkıp gecenin karanlıgı hala aydınlıkken birşeyler yedik ve gelen telefon ile o gazinonun önüne arabayla tekrar gittik. Arabaya 25 başlarında orada çalışan bir bayan bindi ve bizde belirsizce gitmeye başladık. Arabaya girdikten sonra bayan durgun ve aglamaklı aynı zamanda gözleri dolmuş şekilde arabayı süren arkadaşa bizim anlamadıgımız ama onların anladıgı birşeyler anllatılar. Biraz sonra kız cıldırmış gibi bagırıp aglamaya başladı. İnsanları sevmedigini hayattan nefret ettigini ölmek istedigini söylüyordu. Dün gece cok içtigini ve kollarını jiletledigini söyledi aglıyordu ve bagırıyor, bagırıyordu. O an karşımda bir film oynar gibi hayatımda gördügümdügüm en yıkılmış insanı izledim bende büyük izler bıraktı o anlar. O an ona baktıgımda onu görmemeye başladım sanırım o et parcasından sıyırmıştım onu o bir düşünce-i ruhtu. Duygularını hissedemedim ama acısını yaşadım o gözünden kan akıtırcasına aglıyordu ama sanırım gözü aglamaktan hayli yorgundu. Kızdıgı kişiyi kendinden saklar bir bicimde Tüm insanlara kızıyordu ve hep insanlıga kızdı o an sanırım başarısız bir klasik insan oldugumdan dolayı kızdım. Elime bir kılıc alıp nefisperes insanları adalet ile tanıştırmak istedim ama o an üstünü dagıtmış durumda olan bayanın gögüslerini görmem ile o kılıç düşüncem yok oldu. Ona yapacagım en son şey veya diyecegim cümleler onu yargılamak olurdu o bir kurbandı dünya devri daiminde soruların artması için bir piyon ve o piyon yüzlerce şahı mad edecekti en azından kara şahları ben ona kızmadım. Kendime kızdım o temsili adaleti elime alamayacak kadar aciz olmama kızdım ben ona kızmadım. En son onu evine bıraktıgımız da kafası biraz daha yerine gelmiş gibiydi sanki saf ve temiz düşüncelerim elektronlar dagıtıp onun düşüncelerine girmiş ve dünyada sanmaki herkes bu zamana kadar gördüklerin gibi demişti ona. O kişiye agzımdam ”Evet Ben” demekten başka birşey cıkmadı agzımdan halbuki o kadar cok anlatacak şey varki demi sanki bir ömür yetmiyecek gibi sonuca ulaşana kadar sonsuzluk varlıga karışana kadar bir hiçlik veya onun gibi birşey işte.